Farklı olmanın cezası sabittir!

Oysa ne güzeldir hayattan bihaber öyle yaşayıp gitmek. Farkında değilsindir hiçbirşeyin... ne güzel!

Yatarsın, uyursun hiçbirşey düşünmeden... sananedir senden gerisi?

Yapabilseydim gözlerimi kapatmak isterdim gördüklerime, kulaklarımı tıkamak duyduklarıma... öyle yaşayıp giderdim bende duymadan, görmeden, bilmeden!

7 Şubat 2010 Pazar

Hay bahtıma tüküreyim. 40 yılın başında meclise bir dost buldum o da Amasya' da yaşarmış

Yaşamak denen şey zor zanaat... Belki de kolaydır da ben pek bi zorlaştıranlardanım. Nerde dert, keder var hoop ben oradayım. Neden yazıyorum bunları nereye varacak bu cümlenin sonu derseniz hiçbir fikrim yok. Öyle geldi içimden! Geçen haftaydı, çok güzel bir insan tanıdım. İnsan gibi insan derler ya o cinsten. Tuhaf bir çelişki var fakat bu söylediklerimde. Kendime çok benzettim, kendimi ona çok benzettim. Çok sevdim. E madem bana benzeyeni veya benim benzediğimi bu kadar çok sevdim kendimle alıp veremediğim ne? Kendimi bu kadar yerden yere vuruşum, çimdikleyip sürekli bokun en dibine sokmalarım, bu denli canımı acıtıp lanetler okumalarım? Nasıl bir çelişki bu, nasıl bir ikiyüzlülük? Bilen varsa söylesin, anlayan varsa anlatsın...

Benim gibi kendini ifade edememekten yakınan, insanlara düzene laf sokup duran, içinden sürekli avaz avaz bağıran ama hep susan...

Herşeyin farkında olup hiçbirşey yapamayan, bi boka yaramayacağını bile bile antidepresanlardan medet uman, böyle de gitmezki kardeşim deyip yeter diyemeyen, çekip gitme isteğiyle yanıp tutuşurken olduğu yere çaktığı kazıkların temelini daha da bir sağlamlaştıran...

Sürekli okuyup duran, okuduklarını anlatacak birini bile yanında bulamayan, kendini körebe seçip gözlerini bağlayıp altından merakla bakan sonra gördüklerine küfredip gözlerini çıkarmayı göze alan...

Ben hala anlatamıyorum demek istediklerimi, onun ağzından dinleyin kendisini... Çokta güzel anlatmış. Önceden kalemine sağlık derlerdi ya şimdilerde kalem kitap tutmaz olduk. Her bişi ahaa bu karakutunun içinde.

Ferda' nın blogundan,

"Her şey boş ve anlamsızsa eğer, toplum denilen safsatayı kıçına takmazsın pek… Tek hayalin bi ev, bi araba alıp, iyi bi iş bulmak filan olmaz. Sevmediğin bi işte çalışıp en kaliteli mobilyalardan almaya, en ankastre buzdolabını en bembeyaz eşyaları almaya çabalamazsın… Üzerine kıyafet diye giydiğin şeyler, berikinin kapıcı çocuklarına verilmek üzere bi köşeye ayırdığı kıyafetlerin aynısından olur ama aldırmazsın… Alır giyersin, kimin sana ne gözle bakacağını, hakkında ne düşüneceklerini umursamazsın. İnsanların köpekler gibi peşinden koştuğu hırslarını izlemekten bile korkarsın. Yatarsın, uyursun, görmezsin, duymazsın, duysan da aldırmazsın… Aldırsan da bi bok yapamazsın. Kuş beyinli insanların çoğunluk olduğu bir dünyada kıpırdayacak bi yer bulamazsın.. Bunalırsın, bunalırsın, bunalırsın…


Ve umursamazsın yine. Hepinizin ağzına sıçayım diye içinden çığlığı basar, dışından susarsın. Aa ne ağırbaşlı, ne hanımefendi insan derler sana. Gülümsemeni sunarsın… Arada her boku bildiğini sanan tipler çıkar karşına. En afilisinden cümleler kurarlar, entelektüel birikimlerini ortaya saçmak için fırsat kollarlar, egolarını o hiç kapanmayan çenelerinin içinde taşırlar. İnsanlarla dalga geçerek kendi zayıflıklarını kapatmaya çalışırlar. En çok da popüler kültüre sallayıp dururlar, bunu yapmak için de yine popüler kültürü seçerler. İşte bu insanlara bakar, içlerinde bi yerlerde güzel bi şey var mı diye merak edersin. Çünkü bilirsin “aslolan samimiyettir!” Bunu bildiğinden hiç çekinmezsin: “ben Zuhal Topal’la izdivaç izliyorum boş vakitlerimde” demekten ya da “feysbukum var evet evet feys dedim doğru duydunuz.” demekten… ya da “iphone, ikea ve benzeri bazı kelimelerin anlamını cidden bilmiyorum” demekten… küçük kadınları da izlersiniz, yaprak dökümünü de, arka sıradakileri de, lost dizisini de… heavy metal dinler, yer sofrasında yemek yemekten gocunmazsınız… her şey boş ve anlamsızsa eğer, insanların yapmaktan kaygı duyduğu her şeyi çok sıradan bi işmiş gibi yapabilirsiniz. ve anlayamazsınız. asıl korkulacak olan şeylerden korkmazken, neden ayakkabılarının tozlu olmasından korktuklarını, gömleklerinin ütüsüz olmasından korktuklarını, saçlarını ve makyajlarını 50 kere düzeltmek zorunda kaldıklarını… anlamazsınız…"

İnsan sever isyankar yazıları, şarkıları. Hee öyle tabi. Niye rock şarkıları bu kadar sevdik sanırsınız? Sen bağırazsın ya bir türlü, başkalarının bağırışında teselli bulursun. Aman algılarım açılmasın, ben böyle mutluyum, banane savaşlardan, açlıklardan, kapitalizmden, kominizmden, dinlerden dinsizlerden diyorsan bu sayfayı da kapat. Ama değilsen, istesende istemesende hepsi umurundaysa kendinden birşeyler bulasın varsa oku derim. Şu küçücük 2 paragrafın dışında daha niceleri var. Ahanda burda, http://ferdayilmaz.blogspot.com/

1 yorum:

ferdagokturkince dedi ki...

calimero... ilk kez sana "bana ne kadar benziyorsun" demeyeceğim. çünkü sen zaten söylemişsin tüm söylenecekleri... çok iyi birer körebe oyuncusu olduğumuzu, göremesek de hissedebildiğimizi...
ve ilk kez bana birisi bi iki kelam bi şeyler karaladı biliyor musun.. gökhan okusa şu satırları aranızda duygusal bi şeyler olmadığından emin misiniz filan derdi kesin. :) ama dostum seni tüm duygularımla tüm içtenliğimle seviyorum. gerçekten. iyi ki tanıdım seni. her şey güzel olacak gibi mi ne. :Pp