Farklı olmanın cezası sabittir!

Oysa ne güzeldir hayattan bihaber öyle yaşayıp gitmek. Farkında değilsindir hiçbirşeyin... ne güzel!

Yatarsın, uyursun hiçbirşey düşünmeden... sananedir senden gerisi?

Yapabilseydim gözlerimi kapatmak isterdim gördüklerime, kulaklarımı tıkamak duyduklarıma... öyle yaşayıp giderdim bende duymadan, görmeden, bilmeden!

19 Şubat 2010 Cuma

Chuck Palahniuk

Cuma gecesi...
Bitti sonunda bu haftada sağ salim, sıyrıklarla atlattım.
Yaktım bir sigara, yatakta uzandım okuyorum birşeyler... Sessiz sessiz Dido benim için söylüyor.
Aklıma, gözüme takılanlar...
Chuck Palahniuk' tan.

Birine gününün nasıl geçtiğini sorduğunda bunu sormanın sebebi kendi gününü anlatmak istemendir. Birine aşık olmanın sebebi, onun sana aşık olmasını istemen.


Antik Yunan kültürü uzmanları, o dönemde yaşamış insanların fikirlerini kendilerine ait saymadıklarını söylüyorlar. Antik Yunanlılar akıllarına bir fikir geldiğinde, bir tanrı veya tanrıçanın kendilerine bir emir verdiğini sanıyorlardı. Apollo onlara cesur olmalarını söylüyordu. Athena ise âşık olmalarını söylüyordu. Günümüz insanları ise ekşi kremalı patates cipsi reklamı duyar duymaz, satın almak için hemen sokağa fırlıyorlar ama buna özgür irade diyorlar artık.



“Biz televizyon izleyerek, milyonerler, sinema tanrıları, rock yıldızları olacağımıza inanarak büyüdük ama olmayacağız... Hepimiz heba oluyoruz... Bütün bir nesil benzin pompalıyor, garsonluk yapıyor ya da beyaz yakalı köle olmuş... Reklamlar yüzünden araba ve kıyafet peşindeyiz... Nefret ettiğimiz işlerde çalışıyor, gereksiz şeyler alıyoruz... Bizler tarihin ortanca çocuklarıyız... Bir amacımız yok; ne büyük savaş ne de büyük bir buhran yaşadık.... Bizim savaşımız ruhani savaş... Ve bunalımımız kendi hayatlarımız...


Hayat, ölümün biyolojik olarak aktif sahasıdır. Hiç birimiz yaşamıyoruz, hepimiz ölüyoruz. Safhalar değiştirilemez, sadece eklemeler ve çıkarmalar vardır. Ölüm anı bir noktadır, eklenip çıkarılabilir...


İnsan bu bedenin, bu koca bebeğin esiri olduğuna inanamıyor. onu beslemek, yatağa yatırmak ve tuvalete götürmek zorundasın. daha iyisinin icat edilememiş olmasına inanmak istemiyor insan. daha az ihtiyaçları olan, daha az vakit kaybettiren bir şey icat edebilirdik.


Sahip olacağım her şey bir gün kaybedeceğim şeylerden sadece biri.


Yetersizliğim pekala yeterli oluyordu bana.


Her şey berbat bir hal almadığı sürece yoluna da girmeyecek.


Beyin korteksi, yani cerebellum, işte bütün sorun orada. Eğer sadece beyin sapını kullanarak yaşayabilirseymiş, sorun ortadan kalkarmış. Bu mutluluk ve üzüntünün ötesinde bir yer olurmuş. Balıkların psikolojik durumlarına bağlı olarak ızdırap çektiklerini göremezsin. Süngerler asla kötü bir gün geçirmez.
Amacım hayatımı basitleştirmeye çalışmak değil, kendimi basitleştirmek.



"Bütün bu aptal taşlarla ne yapmaya çalışıyorsun?" diye sorarım.
"Bir yere varmaya çalışmıyorum" der Denny. " Önemli olan bir şey yapıyor olmak, işin kendisi önemli."
"Peki ne yapacaksın bütün bu kayaları?"
Denny " Yeterince toplayınca karar vereceğim," der.
"Peki ne zaman yeterince olacak?"
"Bilmiyorum dostum," der Denny. "Sadece geçirdiğim günlerin bir işe yaramasını istiyorum."
Hayatımızın her günü, örneğin televizyon önünde yok olup gideceğine, der Denny, yaşadığı her günü bir kaya göstersin istiyormuş. Elle tutulur bir şey. Sadece bir şey. Her günün sonunu belirlemek için bir anıt. 



Ben bağımlıları takdir ederim. Herkesin kör bir kaza kurşununa veya ani bir hastalığa kurban gitmeyi beklediği dünyada, bağımlıların yolun sonunda kendilerini neyin beklediğini bilmek gibi bir lüksü vardır. Nihai kaderin kontrolünü birazda olsun eline almıştır ve bağımlılığı sayesinde ölüm sebebi büsbütün sürpriz olmaktan çıkmıştır.


Gerçek dışı şeyler gerçeklerden daha güçlüdür. Çünkü hiçbir şey sizin hayalinizdeki kadar mükemmel olamaz.


İnsanlar dünyanın güvenli ve düzenli bir yer olması için yıllarca çalışırlardı. Ama kimse bunun ne kadar sıkıcı olabileceğinin farkında değildi. Bütün dünyanın parsellendiğini, hiz limitleri konduğunu, bölümlere ayrıldığını, vergilendirildiğini ve düzenlendiğini, bütün insanların sınavlardan geçirildiğini, fişlendiğini, nerede oturduğunun, ne yaptığının kaydının tutulduğunu düşünün. Hiç kimseye macera yaşayacak bir alan kalmadı, satın alınabilenler hariç. Lunaparka gitmek gibi. Film izlemek gibi. Ama bunlar yine de sahte heyecanlardı...Gerçek afet veya risk ihtimali olmadığından, gerçek kurtuluş şansı da ortadan kalkmış oldu. Gerçek mutluluk yok. Gerçek heyecan yok. Eğlence, keşif, buluş yok.


Çok fazla kanun olduğu için boka batmanın bin bir türlü yolu vardı.


Dünyayı parçalara böldük, ama parçaları ne yapacağımızı bilemiyoruz.


Unutamadığın kişi her zaman senden uzakta olandır.


Hiçbir zaman tamamlanmış olmayayım, ne olur. Hiçbir zaman halimden memnun olmayayım. Hiçbir zaman kusursuz olmayayım. Kurtar beni, Tyler, kusursuz ve tamamlanmış olmaktan.


Çift projektörle film gösteren o eski sinemalarda, bir böbinin bitmesi ile öbürünün başlaması arasındaki boşluğu seyirciler fark etmesin diye, makinistin her saniye orada olup iki projektör arasında mekik dokuması gerekir.Tepede perdenin sağ üst köşesinde beliren beyaz noktaları beklersiniz. Meslekte bunlara "sigara yanığı" denir. İlk beyaz nokta, bitişe iki dakika kaldığını gösterir. İkinci projektörü başlatırsın ki, zamanı geldiğinde hızını almış olsun. İkinci beyaz nokta, beş saniye uyarısıdır. Gerilim artmıştır. İki projektörün arasında durmaktasındır ve makinist odası zenon lambasının ışığından hamam gibi ısınmıştır...Her elinle birer kolu kavramış olarak iki projektörün arasında durur ve perdenin köşesine bakarsın. İkinci nokta görülüp kaybolur. Beşe kadar sayarsın. Projektörlerden birinin merceğini kapatırsın. Aynı anda, öbür projektörün mercek kapağını açarsın. Öbür projektör görevi devralır. Film devam eder. Seyircinin hiç bir şeyden haberi yoktur.


Yuva yapma içgüdülerine tutsak düşen tek ben değildim... Hepimizde Johanneshov markalı koltuktan var, yeşil çizgili Strinne deseniyle kaplı...Hepimizde Rislampa/Har markalı aynı kağıt lambadan var... Benimki artık bir konfeti... Çelik üstüne çinko kaplama Vild marka ayaklı saaatim. Tanrım ona sahip olmasam ölürüm...Mobilya satın alırsınız. Kendinize dersiniz ki, bu hayatım boyunca ihtiyaç duyacağım son kanepe...Sonra hayalinizdeki yatak. Sonra aradığınız tabak takımı. Sonra o güzel yuvanıza kısılıp kalırsınız. Bir zaman sahip olduğunuz şeyler artık sizin sahibiniz olur.


Eğer ne istediğini bilmezsen, bir bakarsın istemediğin bir sürü şeyin olmuş.


Şimdiye kadar nasıl yaşadıysan gene öyle yaşayacasın sanırsın. Sonra beklenmdedik bir anda biri çıkar gelir. Etrafındaki kimseye benzemez. Kendini bu yeni insanın aynasında görmeye başlarsın. Var olanı değil, sende eksik olanı gösteren sihirli bir aynadır ve sen bunca zaman aslında hep bir eksiklik duygusuyla yaşadığını bilmediğin bir şeye hasretlik çektiğini anlarsın. Şamar gibi iner hakikat suratına...


Her şey bir diğerinin türevi. Bir göndermeye yapılan bir göndermeye yapılan gönderme.


Hepimiz aynı televizyon programlarıyla büyüdük. Sanki hepimize aynı suni hafıza taklımış... Hepimizin belli başlı hedefleri aynı. Hepimizin korkuları aynı. Gelecek parlak değil... Çok yakında aynı anda aynı şeyleri düşünmeye başlayacağız Mükemmel bir uyum içinde olacağız. Senkronize. Birleşmiş. Eşit. Kati. Karınclar gibi. Böcekler gibi. Koyunlar gibi.


Kızı sakinleştirmek ve dinlenmesini sağlamak için balığımın hikayesini anlatıyorum. Bu ömür boyu sahip olduğum altı yüz kırk birinci balık. Tanrının yarattığı başka bir canlıya bakmayı ve sevmeyi öğrenmem için ailem yıllar önce ilk balığımı almıştı. Sahip olduğum altı yüz kırk balıktan sonra öğrendiğim tek şey, insanın sevdiği her şeyin bir gün öleceği oldu. O özel kişiyle karşılaştığın ilk anda, onun bir gün ölüp toprağın altına gireceğine emin olabilirsin.

0 yorum: