Farklı olmanın cezası sabittir!

Oysa ne güzeldir hayattan bihaber öyle yaşayıp gitmek. Farkında değilsindir hiçbirşeyin... ne güzel!

Yatarsın, uyursun hiçbirşey düşünmeden... sananedir senden gerisi?

Yapabilseydim gözlerimi kapatmak isterdim gördüklerime, kulaklarımı tıkamak duyduklarıma... öyle yaşayıp giderdim bende duymadan, görmeden, bilmeden!

10 Mart 2010 Çarşamba

Bu sabahların bir anlamı olmalı...

Sabah uyanamıyorum.
Alarm çalıyor. Tek gözümü açıyorum. 5 dakika erteliyorum. 5 dakika sonra tekrar çalıyor. (Bence 1 saniye sonra çalıyor.) Tek gözümü açıyorum. Dışarı bakıyorum. Hava kapalı. Yağmur yok. Tek kolum yorganın üstünde kalmış. Buz gibi olmuş. Demek ki hava soğuk. O tek kolu yorganın içine almak ölümcül hata oluyor. Sıcaklık öyle güzel geliyor ki, geri uyuyorum. Saati 45 dakika sonra çalması için ayarlamış halde.
Bu arada işe giderken şöyle bir olay var. Sabah 07:20' de evimin önünden servise binebilir, işe gittiğimde güzelce kahvaltımı yapabilir, mesai saatinde içim rahat ve "erken kalkmayı başardım, bende sorumluluklarımın farkındayım" gururuyla işe başlayabilirim. İşte o 45 dakika sonrası ilk kaybettiklerim bunlar. Bir sonraki servis 09:00' da Gayrettepe' den kalkıyor. Evden çıkıp, minibüse kadar yürüyeceğim, şanslıysam ilk minibüse bineceğim, şanslıysam otururum, şanslıysam trafik çok yoktur, şanslıysam 9 servisine yetişirim. Genelde işe gidişim bu 2.şık ile oluyor. Her gece sabah erken kalkacağım daha doğrusu saatinde kalkacağım diye kendimi ne kadar motive edersem edeyim, sabahları o tek kolun yorganın altına alınması ile bildiğim herşeyi unutuyorum. Hayatımdaki herşey uyku oluveriyor. İşin tuhaf tarafı o 45 dakikayı da mışıl mışıl uyuyarak falan geçiremiyorum. Vicdan azabıyla, yarı uykulu yatağın içinde dönerek.
Çoğu sabah iğrenç bir trafik oluyor. Bazı sabahlar polis çevirmesi nedeniyle (ayakta yolcu alma yasağı) minibüsler almıyor. Evden çıktığım andan itibaren hatim indiriyorum resmen. Bildiğim tüm duaları okuyorum. Saat geçtikçe, trafik arttıkça dua sayısı artıyor. Bu iş hayatı beni imana getirdi desem yeridir. Bazen dua ederken minibüste uyuyakalıyorum. Sonra duayı tamamlayamadığımdan mı nedir, servisi de kaçırıyorum.
Şu minibüslerde sabah bütün sersemliğime rağmen beni hayretler içinde bırakmaya kabiliyetli insanlar var. Mesela sabahın o kör saatinde (benim için 11' e kadar sabahın kör saati oluyor, çok zorda kalırsam 10:30' a çekebilirim en fazla bu süreyi) ben daha yürümeyi beceremezken, asılanlar falan olabiliyor. İki dirhem bir çekirdek giyinmiş, (bütün soğuğa, yağmura meydan okurcasına minicik etekler, incecik montlar, topuklu aykkabılar) saçlar yapılı, makyaj dersen o biçim hatunlar görüyorum. Vay be diyorum. Benim bunu yapabilmem için akşam 5' te falan yatıp, sabah 5' te kalkmam lazım sanırım. Hoş o zaman bile beceremem. Ben ise, dişlerimi fırçalayıp, elimi yüzümü zor yıkıyorum. Üşenmiyorsam saçlarımı tarayabilirim. Yaa çok kıskanıyorum. Bende onlar gibi başlamak istiyorum güne... Düşünsenize ne çok enerjileri var demek oluyor bu. Hava soğuk katkat giyiniyorum, birtek gözlerim görünüyor.  Evet birtek gözleri görünen, onlar da uykusuzluktan kıpkırmızı olmuş yaşlar akan birine asılabilenler çıkabiliyor. Tek aklıma gelen yalpalamamdan falan yola çıkarak "eyytt bilader bu hatun kesin akşamcı, bundan iş çıkar" mantığı yürütmeleri olabilir. Derken ben 9 servisini de kaçırıyorum. Bir sonraki servis 10:30' da... Hoppaaa! 1,5 saat sabahın ayazında ne yapacağım ben? Buluyorum birşeyler. Param varsa etraftaki kafelerden birinde güzel bir kahvaltı ısmarlıyorum kendime. Battı balık yan gider misali. Ohh üstüne de mis gbi bir türk kahvesi. Bazen Beşiktaş' a iniyorum. Dolanıyorum. Ama istisnasız her sabahım kriz halinde geçiyor.
Serviste uyuyorum. O kadar rahat ki sabah servisleri uyumamak elde değil. Birde kaloriferi açmıyor mu şöfor... Yarım saatlik yol bence 5 sakikada bitiveriyor. İşe geliyorum. Başım ağrıyor. Uyuyup uyanmaktan. Rüzgardan. Bunalmaktan. Stresten. Blablabla...
Şimdi soru şu? Ne olacak benim bu halim? İşi gücü bırakıp evde mi takılmak lazım? Geceleri mi çalışmam lazım? Tek sorun sabah uyanamayıp, işe geç kalmak değil. Uyanırken can çekişip o canı verememek. Sinirlenmek. Güne o sinirle başlamak. Son günlerde bütün sinirime rağmen inadına gülüyorum halime.
Sahiden son birşey daha var. Hiçbirşeyin ortasını bulamıyorum ben. Bugünlerde de ota boka gülme çıktı. Toplantılarda, ciddi birşey konuşulurken, yolda, otobüste kısacası anlamsız bir kıkırdama hali. Devreler yandı sonunda galiba. Olsun keyifli. İçmeden sürekli marihuanalı gibi gezmek, bedavadan.
Hala işteyim, inanamıyorum. Uykusuzluktan gözlerim kapanıyor. Bir kahve alayım. İsteyen?


Bu sabah bir umut var içimde
Nasıl olsa geri gelirsin diye
Herşey yerli yerinde yine
Bu sabahların bir anlamı olmalııııııııııııı

0 yorum: