Farklı olmanın cezası sabittir!

Oysa ne güzeldir hayattan bihaber öyle yaşayıp gitmek. Farkında değilsindir hiçbirşeyin... ne güzel!

Yatarsın, uyursun hiçbirşey düşünmeden... sananedir senden gerisi?

Yapabilseydim gözlerimi kapatmak isterdim gördüklerime, kulaklarımı tıkamak duyduklarıma... öyle yaşayıp giderdim bende duymadan, görmeden, bilmeden!

17 Şubat 2009 Salı

Evlenenler, evini yenileyenler, evini yenilemek isteyenler...

Hayatından çıktığım insanların hayatını uzaktan izlemeyi seviyorum. Birçoğunda hala ufakta olsa bir izimi buluyorum ya da ben öyle sanıyorum. Yazılmış bir söz, dinlenen bir şarkı, sevmediğini bildiğim halde sırf ben seviyorum diye giydiği bir kazak ne önemi var ki herhangi birşey işte... Bilmiyorum. Bildiğim ve emin olduğum hayatlar devam ediyor. Tıpkı benimde devam ettiğim gibi...

Hepsinin hayatının akışını az çok biliyorum. Olanlar karşısında verecekleri tepkiyi, söyleyecekleri sözlerini, keyiflendiklerinde neşelerini, jestlerini, sinirlendiğinde yüzünün şeklini, gözlerini... bazen hepsini teker teker düşünüyorum. Canlandırıyorum gözümde... Kimisi belliki yeni bir aşkın heyecanında... Kimisi anne-baba olmuş... Kimisi evlilik arifesinde... Kimisi bıraktığım yerde... Nasıl anlatılır bilmiyorum ama sanki kimsenin izlemediği bir filmi izlemiş olmanın gururu ve bir o kadar sıkıcılığı içinde buluyorum kendimi. Yapacak birşey bulamıyorum. Sonra kendi hayatıma bakıyorum.

Şuan hayatına yerleştiğim insanların, benden önceki misafirleri de benim bilmediklerimi biliyor. Bana heyecan verenler şimdi onlara vermiyor. Belki kimisi terkedip gittikleri evini özlüyor. Açıkcası hiçbir fikrim yok. Hayatlarımız evlerimiz gibi... Önceleri çeşitli misafirlerimiz oluyor, bu bir deneme süresi, birgün birilerinin ev arkadaşı olarak tüm giderlere ortak olmasını bekleyerek devam ediyoruz bu evcilik oyununa. Hayat ne kadar basit! En karışık gelen şeylerin bile başka formatta basit bir karşılığı var oysa...

Gittiğimiz hayatlara önce misafir olduğumuzu bilerek kibarca giriyoruz. Sonra evsahibinin sağladığı rahatlık derecesinde eve yerleşmeye başlıyoruz. Rahat ettirmez ise bizi, zaten kaçıp başka ev arıyoruz. En çok kendi evi gibi hissettiği yerde rahat ediyor insan. Ev sahibi ne kadar çabalarsa seni rahat ettirmeye, o kadar seviyoruz o evi... Karşılığında ev sahibi birgün gel bu ev ikimizin olsun diyor. Misafir ya, yan gelip yatmaya alışmış, işine geldiği zaman misafir olmuş işine geldiği zaman ev sahibi. Bugün duyduğu teklifi sevmiyor haliyle... Hem artık bu ev heyecanda vermiyor. Hergün aynı şeyler, aynı elden çıkan yemekler, aynı mobilyalar, aynı adres... Yeni bir ev aramaya başlıyor, gidiyor. Ev sahibi öylece bakıyor, baştacı ettiği, bir dediğini iki etmediği, rahat etsin diye elindeki herşeyini verdiği ama bugün umarsızca çekip giden konuğun arkasından... Sanmıştı ki, çok sevdi bu evi. "Kalana zordur daima hayat" denir. Önceleri onun evde en çok olduğu saatlerde en çok zorlanıyor. Bekliyor hergün gelir diye kapıları açık. Ne gelen var ne giden... Yakıyor bir sigara, açıyor birlikte içilmek üzere alınan bir şarap! Sövüyor bildiği herşeye. Uyuyor, uyanıyor. Hergün yeniden devam ediyor. Şaşırıyor. Oysa o dünya durur, ölür sanmıştı. Ne yaptıysa ölmüyor. Arıyor, ağlıyor, bekliyor, evdeki boşluktan kendi evine giremiyor. Yollara düşüyor. En sonunda o da kapatıyor evi, bu defa herşeyi olan kendi evini bu defa kendisi terkediyor. Onun içinde başlıyor misafirlikler artık...

Özünde üç aşağı, beş yukarı böyle işte aslında... Evlerin iskeletleri hep aynı. Değişen bi iki parça mobilya belki.

Çabuk tüketiyoruz. Bundan eminim. Fazla açgözlü, fazla meraklıyız. İnsan evladı saldırı halinde sürekli. Bu yazı bu noktaya nerden geldi bilmiyorum. Biliyorum esasen... Ah şu bilinçaltım, neler yapıyor bana? :) Daha da sapıtmadan şimdilik selametle...

Ulaşılacak saadete kaç kapı daha var... Açtım açtım kapıları girdim... Bomboş evlere vardım. Yardım lazım bana şansım yaver... Sanmaa! Hiç hoş değil gördüklerim ammaa... Emin değilim herşey muamma...

0 yorum: