Hayatımda öldürmek istediğim insanlar var... Evet şiddete meyilliyim. Şaşıracak birşey yok, bence her insan içinde zaman zaman bir suçlu, bir katil, bir sapık besler, yaşatır.
Pazartesi için güzel bir başlangıç olmadığını kabul ediyorum. Ne güzel yeni bir hafta deyip, enerji dolu şarkıların sözleriyle giriş yapıp güzel birşeyler yazabilmeyi isterdim ama malesef...
Zaten ben Pazartesileri sevmem.
Hüzünlüdür. Haftasonu bitmiştir. Geçip giden Pazar' ın yası vardır. Ayrılıklarıda sevmem. Şimdi ben istediğim bu cinayetleri işlesem, seri katil ünvanını alsam bile üzülürüm sonradan. Yokluklarına üzülürüm. Öldürdükten sonra birbir iyi yanlarını bulur çıkarırım. İyi bir yanı yoksa bile henüz benim görebildiğim -her insanın içinde iyi birşeyler olduğuna inanırım-, hayaller kurar kendimi inandırır sonra dünyanın en iyi insanını öldürmüş gibi ağlarım. Kendime ağlamak aklıma bile gelmez o sırada. Halbuki ah bi diyebilsem "hakettiği için öldü işte", "ne var canım bunda", "her canlı ölümü tadacaktır" deyip olayı dramatize etmeden sevebilsem. Yaptığımla gurur duyabilsem. Ah şu insan yanım yok mu? (Hoş bence insan yanı demek kötü birşeydir. Ah şu duygusallığım, salya sümüğe bağımlılığım yokmu desem daha uygun olur sanki... bahsetmiştim değil mi? Bağımlı olmayı seviyorum. Bağımlı olduklarımın pek bir önemi yok. Neyse bu konu pek bir çelişik girmeyeyim ve cinayete geri döneyim:)) Geçen gün bir AVM' nin -pek bir havalı oldu AVM- en üst katında insanlara bakıyorum. Görüntü karınca yuvalarını andırdı. Herkes vıcıkvıcık koşturuyor, yiyor, geziyor, heyecanlı heyecanlı birşeyler anlatıyor, irili ufaklı bir sürü beyincik. Hepsi birbirinden farklı olduğunu düşünüyor. Herkes ben özelim diyor belkide. Ama o kadarda aynıyız ki esasında... Üstlerine yukarıdan sıcak su döküldüğünü düşünün. Üstüne basılmış karıncalar gibi kaçışmaya başlayacak. Gözüne bakarak, benim kıyafetlerim daha cici benim daha çok param var diyen, diğer küçük gördüğüne sarılarak kaçmaya çalışacak. Tanrı çok eğleniyor olmalı... bir o kadarda üzülüyordur sanırım. :( Daha fazla alakasızlaşmadan Pazartesi' ye ve cinayetlerime geri döneyim.
Evet Pazartesi... Sevimsiz Pazartesi... İçimden gelerek şükretmemi engelleyen Pazartesi... Sabahın bir karanlığında kalkmak zorundayım. Daha 5 gün var. Çekilmez 5 günün habercisi adi Pazartesi...
Ya ben neden işimi sevmiyorum? Ya da çalıştığım insanları sevmiyorum. Birgün benimde keyifle gideceğim bir işim olacak mı acaba? En azından sohbet edebileceğim insanların olduğu...
Pazartesi için güzel bir başlangıç olmadığını kabul ediyorum. Ne güzel yeni bir hafta deyip, enerji dolu şarkıların sözleriyle giriş yapıp güzel birşeyler yazabilmeyi isterdim ama malesef...
Zaten ben Pazartesileri sevmem.
Hüzünlüdür. Haftasonu bitmiştir. Geçip giden Pazar' ın yası vardır. Ayrılıklarıda sevmem. Şimdi ben istediğim bu cinayetleri işlesem, seri katil ünvanını alsam bile üzülürüm sonradan. Yokluklarına üzülürüm. Öldürdükten sonra birbir iyi yanlarını bulur çıkarırım. İyi bir yanı yoksa bile henüz benim görebildiğim -her insanın içinde iyi birşeyler olduğuna inanırım-, hayaller kurar kendimi inandırır sonra dünyanın en iyi insanını öldürmüş gibi ağlarım. Kendime ağlamak aklıma bile gelmez o sırada. Halbuki ah bi diyebilsem "hakettiği için öldü işte", "ne var canım bunda", "her canlı ölümü tadacaktır" deyip olayı dramatize etmeden sevebilsem. Yaptığımla gurur duyabilsem. Ah şu insan yanım yok mu? (Hoş bence insan yanı demek kötü birşeydir. Ah şu duygusallığım, salya sümüğe bağımlılığım yokmu desem daha uygun olur sanki... bahsetmiştim değil mi? Bağımlı olmayı seviyorum. Bağımlı olduklarımın pek bir önemi yok. Neyse bu konu pek bir çelişik girmeyeyim ve cinayete geri döneyim:)) Geçen gün bir AVM' nin -pek bir havalı oldu AVM- en üst katında insanlara bakıyorum. Görüntü karınca yuvalarını andırdı. Herkes vıcıkvıcık koşturuyor, yiyor, geziyor, heyecanlı heyecanlı birşeyler anlatıyor, irili ufaklı bir sürü beyincik. Hepsi birbirinden farklı olduğunu düşünüyor. Herkes ben özelim diyor belkide. Ama o kadarda aynıyız ki esasında... Üstlerine yukarıdan sıcak su döküldüğünü düşünün. Üstüne basılmış karıncalar gibi kaçışmaya başlayacak. Gözüne bakarak, benim kıyafetlerim daha cici benim daha çok param var diyen, diğer küçük gördüğüne sarılarak kaçmaya çalışacak. Tanrı çok eğleniyor olmalı... bir o kadarda üzülüyordur sanırım. :( Daha fazla alakasızlaşmadan Pazartesi' ye ve cinayetlerime geri döneyim.
Evet Pazartesi... Sevimsiz Pazartesi... İçimden gelerek şükretmemi engelleyen Pazartesi... Sabahın bir karanlığında kalkmak zorundayım. Daha 5 gün var. Çekilmez 5 günün habercisi adi Pazartesi...
Ya ben neden işimi sevmiyorum? Ya da çalıştığım insanları sevmiyorum. Birgün benimde keyifle gideceğim bir işim olacak mı acaba? En azından sohbet edebileceğim insanların olduğu...
Oh my god! Ne kadar yalnızım :)) Yalnızlık ömür boyu...
5 yorum:
"Oh my god! Ne kadar yalnızım"
bu cümleyi neresinden ele alsam elimde kalır gerçi ama... bir kere ingilizce kelimelerin türkçe içerisinde kullanılmasına karşı değil miydin sen? ikincisi yalnızlık benim alanım (my domain mi deseydim?), kurcalama! :)
haftaya girişi kolaylatmak adına "ekvatorda buluşuyoruz" şeysimiz var bu arada ama..
insan kendi yazısına yorum yazar mı? yazdırıyorlar üstadım :) karşı değilim takıntılıyım rahat ol yerine relax denilmesine kıl olabiliyorum mesela... bu konu üzerine uzun uzun tartışabilirim sanırım. Yalnızlığın senin olsun, ben benimkinden bahsediyorum ;)
cevap hakkı doğduğunda yazılır efem. "tanrım", "allahım" kullansaydın o zaman "oh my god!" yerine, kendi kendine neden kıl olmuyorsun? (ben olmuyorum, ben de kullanıyorum zaman zaman, amaç kıllık)
şair demiş ki:
Her kim olursan ol
Yalnız ölürsün
Ağaç bütünse de, yaprak tek titrer
Terk-i alemde kendini görürsün
Aman dilesen seni kim dinler
herkes yalnızdır bir yerde, nitelik nicelik de tartışılır, uzun iş...
Bagımlı Olmayı sevdiğin için mi herşey diye bir yorum çıkardım ben buradan kendime.
"Bağımlı olmayı seviyorum. Bağımlı olduklarımın pek bir önemi yok. Neyse bu konu pek bir çelişik girmeyeyim"
Çelişik olmasının nedeni ayrı tuttuklarımın olması olabilir mi? Anlatacak çokşey vardı orada ama kimi şeyler anlatılmaz, anlatmak istemediklerin vardır ya...onlardan. Hani sen bilirsin ne demek istediğimi şimdi, kendi gözümden dahi sakındığımı nasıl gözler önüne sereyim?
Yorum Gönder