Son günlerde ülkemde olanları şaşkınlıkla izliyorum. Aslında şaşkınlığım artık geçmeye başladı. İlk zamanlarda "yok canım", "olur mu", "bu kadarda değil" gibi tepkilerimin yerini yavaş yavaş umutsuzca "normaldir", "bunlar iyi günlerimiz, daha neler göreceğiz kim bilir", "e belliydi zaten" gibi sözler almaya başladı. Olabilecek her başlık altında yolsuzluklar yapılıyor. Gözümüzün içine bakarak paramız cebimizden yasalarla çalınıyor. Hikayeler uyduruluyor, insanların hayatları ellerinden alınıyor, inanmamız desteklememiz bekleniyor, inanmıyor ve desteklemiyorsak sesimizi çıkarmamamız isteniyor. Zira zorla sağlanıyor. Ülkemin bir tarafında anlayamadığımız bir şekilde kardeş kardeşe düşman ediliyor, yolda sokakta bombalar patlıyor. Bir ananın evladı, bir tazecik gelinin kocası, yeni doğmuş sebi sübyanın hiç hatırlayamayacağı babası, çeyizini dokuyan bir genç kızın nişanlısı ölüyor. Biri armalı, biri armasız ama ikiside bu vatanın evladı birbirini öldürüyor. Üstelik bireysel hiçbir meselesi, şahsi hiçbir sebebi yokken, hiç tanımadığı kişilerin çıkarları uğruna kurulmuş oyunun piyonları olarak ölüyor, öldürüyor. Diyorum ya kardeşi kardeşe sebep dahi bildirmeden düşman ettiler. Adını da Kürt-Türk sorunu koydular. Oysa ki ne oradaki Kürt' ün ne de Türk' ün bir arada büyürken bunlardan haberi vardı. Birlikte oyunlar kurulur, birlikte oynanırdı. Biz büyüdük ve kirlendi dünya...
Önce bizi kirlettiler, içimize korku koydular, kin nefret verdiler birer tane de silah belimize... Ermeni, yahudi, kürt, sunni, hıristiyan diye ayır insanları dediler. Ancak bilmezlermi insanlar derken unuturlarmı hepimiz sadece insanız. Hepimizin yatacağı yer bu dünyanın toprağı. Hepsi yetmiyor gibi, kılık kıyafete göz dikildi. Din adı altında, kadınlarımız birbirimize düşman edildi. Oysa ki ne onun başörtüsü Cumhuriyet' imizi alır elimizden, ne de benim mayom onun dinini. Küçükken anneannemin öğrettiği birşey vardı. Namaz kılacaksan, bir kenara çekil ibadetini yap kızım derdi. Allah' la kulun arasına bu denli girecek cesareti kim kendinde nasıl görüyorki? Haklarımızımı savunuyorlar? Bu masalları hepimiz dinleyerek büyüdük, artık çocuk muamelesi yapmayın bu millete! Elinizdeki şekerle susturamazsınız. Duyar gibiyim. Bunada verecek cevabınız var. Şekerini alda git yoksa elindekinden de olursun.
Artık şaşırmıyorum, içim acıyor içim eziliyor. Bir baba çocuğunun bayramlığı için sakladığı son parasını bilmem neye gelen zama karşın, devlete bitmeyen borcunu ödeyebilmek için harcıyor. Karşılığında ufacık çocuğundan anlayış bekliyor. "Paramız yok be oğlum ama söz veriyorum bir daha ki bayrama en güzelini alacağız o ayakkabıların" diyor, yalan söylüyor. Bilmem kimin karısı kanyonda bir mağazayı kapatabilsin diye 5 yaşındaki Ali vitrinde gördüğü o ayakkabıları giyebilmek için bir daha ki bayramı beklemek zorunda. Aslında düşünüyorum da bayramlık baya iyimser bir örnek oldu. Bayramlık almak gibi adetlerimizden vazgeçeli çok olmadı mı? Bayramların tadının olduğu seneler çok uzun yıllar öncesindeydi değil mi? Çocuğunun okul önlüğünü almak için bile aylar öncesinde ince hesaplar yapmak zorunda değil mi? Vatandaş dişini sıksın biraz, tasarrufa gidilmeli deniyor. Daha neyden tasarruf etmemiz bekleniyor? Mangalda ya da pilavın yanında 1 kilo et yiyebilmek bir çok aile için kutlama yemeğine dönmedi mi? 1 ytl otobüs parasını hesaplayıp yağmur, soğuk ya da güneş deyip yürümüyoruz mu? -buna da şükrediyoruz, sağlığımız yerinde en azından diye- Mağazalar sadece haftasonları değişiklik olsun amaçlı vitrinine baktığımız eğlencemiz olmadı mı? Bırakın istediğinin bir kısmını alıp yiyebilmeyi, giyebilmeyi biz sadece yaşamaya çalışıyoruz. Kendi kendimizin eğlencesi olduk. Ağlanacak halimize güler olduk, bunlarla eğlenir olduk. Daha neyden tasarruf etmemiz bekleniyor? Yaşamayın deniyor kısaca bizlere... Öldürün deniyor kısaca bizlere... Birbirinizin özgürlüğünü elinden alın, bu vatan uğruna ölen atalarınızı yok sayın, ülkenizi satın, sesinizi çıkarmayın deniyor bizlere...
Peki biz söylenenleri mi yapacağız? Köşe başlarında kendi kendimize fısırfısır konuşarak ne olacak halimiz deyip, korkuyla mı yaşayacağız? Ben artık korkmak istemiyorum, ne yapılır onu da bilmiyorum. Ben Ata' mı çok özledim. Doğudaki kardeşlerimizi düşündüğümde, batıdaki yetim kalan çocukları düşündüğümde, açlıktan borçtan intihar edenleri düşündükçe, uyuyamadığım gecelerde, yorganı başıma çekip, O' nu düşünüyorum. İşte o gecelerden birinde düşünürken uyuya kalmışım. Gördüm rüyamda, şöyle diyordu:
Ey Türk gençliği ! Birinci vazifen, Türk istiklâlini, Türk Cumhuriyeti'ni, ilelebet muhafaza ve müdafaa etmektir. Mevcudiyetinin ve istikbalinin yegâne temeli budur. Bu temel, senin en kıymetli hazinendir. İstikbalde dahi, seni bu hazineden mahrum etmek isteyecek dahilî ve harici bedhahların olacaktır. Bir gün, istiklâl ve Cumhuriyet'i müdafaa mecburiyetine düşersen, vazifeye atılmak için, içinde bulunacağın vaziyetin imkân ve şerâitini düşünmeyeceksin! Bu imkân ve şerâit, çok namüsait bir mahiyette tezahür edebilir. İstiklâl ve Cumhuriyetine kastedecek düşmanlar, bütün dünyada emsali görülmemiş bir galibiyetin mümessili olabilirler. Cebren ve hile ile aziz vatanın bütün kaleleri zaptedilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir. Bütün bu şerâitten daha elîm ve daha vahim olmak üzere, memleketin dahilinde, iktidara sahip olanlar gaflet ve dalâlet ve hattâ hıyanet içinde bulunabilirler. Hattâ bu iktidar sahipleri, şahsî menfaatlerini, müstevlîlerin siyasi emelleriyle tevhid edebilirler. Millet, fakr ü zaruret içinde harap ve bîtap düşmüş olabilir.
Önce bizi kirlettiler, içimize korku koydular, kin nefret verdiler birer tane de silah belimize... Ermeni, yahudi, kürt, sunni, hıristiyan diye ayır insanları dediler. Ancak bilmezlermi insanlar derken unuturlarmı hepimiz sadece insanız. Hepimizin yatacağı yer bu dünyanın toprağı. Hepsi yetmiyor gibi, kılık kıyafete göz dikildi. Din adı altında, kadınlarımız birbirimize düşman edildi. Oysa ki ne onun başörtüsü Cumhuriyet' imizi alır elimizden, ne de benim mayom onun dinini. Küçükken anneannemin öğrettiği birşey vardı. Namaz kılacaksan, bir kenara çekil ibadetini yap kızım derdi. Allah' la kulun arasına bu denli girecek cesareti kim kendinde nasıl görüyorki? Haklarımızımı savunuyorlar? Bu masalları hepimiz dinleyerek büyüdük, artık çocuk muamelesi yapmayın bu millete! Elinizdeki şekerle susturamazsınız. Duyar gibiyim. Bunada verecek cevabınız var. Şekerini alda git yoksa elindekinden de olursun.
Artık şaşırmıyorum, içim acıyor içim eziliyor. Bir baba çocuğunun bayramlığı için sakladığı son parasını bilmem neye gelen zama karşın, devlete bitmeyen borcunu ödeyebilmek için harcıyor. Karşılığında ufacık çocuğundan anlayış bekliyor. "Paramız yok be oğlum ama söz veriyorum bir daha ki bayrama en güzelini alacağız o ayakkabıların" diyor, yalan söylüyor. Bilmem kimin karısı kanyonda bir mağazayı kapatabilsin diye 5 yaşındaki Ali vitrinde gördüğü o ayakkabıları giyebilmek için bir daha ki bayramı beklemek zorunda. Aslında düşünüyorum da bayramlık baya iyimser bir örnek oldu. Bayramlık almak gibi adetlerimizden vazgeçeli çok olmadı mı? Bayramların tadının olduğu seneler çok uzun yıllar öncesindeydi değil mi? Çocuğunun okul önlüğünü almak için bile aylar öncesinde ince hesaplar yapmak zorunda değil mi? Vatandaş dişini sıksın biraz, tasarrufa gidilmeli deniyor. Daha neyden tasarruf etmemiz bekleniyor? Mangalda ya da pilavın yanında 1 kilo et yiyebilmek bir çok aile için kutlama yemeğine dönmedi mi? 1 ytl otobüs parasını hesaplayıp yağmur, soğuk ya da güneş deyip yürümüyoruz mu? -buna da şükrediyoruz, sağlığımız yerinde en azından diye- Mağazalar sadece haftasonları değişiklik olsun amaçlı vitrinine baktığımız eğlencemiz olmadı mı? Bırakın istediğinin bir kısmını alıp yiyebilmeyi, giyebilmeyi biz sadece yaşamaya çalışıyoruz. Kendi kendimizin eğlencesi olduk. Ağlanacak halimize güler olduk, bunlarla eğlenir olduk. Daha neyden tasarruf etmemiz bekleniyor? Yaşamayın deniyor kısaca bizlere... Öldürün deniyor kısaca bizlere... Birbirinizin özgürlüğünü elinden alın, bu vatan uğruna ölen atalarınızı yok sayın, ülkenizi satın, sesinizi çıkarmayın deniyor bizlere...
Peki biz söylenenleri mi yapacağız? Köşe başlarında kendi kendimize fısırfısır konuşarak ne olacak halimiz deyip, korkuyla mı yaşayacağız? Ben artık korkmak istemiyorum, ne yapılır onu da bilmiyorum. Ben Ata' mı çok özledim. Doğudaki kardeşlerimizi düşündüğümde, batıdaki yetim kalan çocukları düşündüğümde, açlıktan borçtan intihar edenleri düşündükçe, uyuyamadığım gecelerde, yorganı başıma çekip, O' nu düşünüyorum. İşte o gecelerden birinde düşünürken uyuya kalmışım. Gördüm rüyamda, şöyle diyordu:
Ey Türk gençliği ! Birinci vazifen, Türk istiklâlini, Türk Cumhuriyeti'ni, ilelebet muhafaza ve müdafaa etmektir. Mevcudiyetinin ve istikbalinin yegâne temeli budur. Bu temel, senin en kıymetli hazinendir. İstikbalde dahi, seni bu hazineden mahrum etmek isteyecek dahilî ve harici bedhahların olacaktır. Bir gün, istiklâl ve Cumhuriyet'i müdafaa mecburiyetine düşersen, vazifeye atılmak için, içinde bulunacağın vaziyetin imkân ve şerâitini düşünmeyeceksin! Bu imkân ve şerâit, çok namüsait bir mahiyette tezahür edebilir. İstiklâl ve Cumhuriyetine kastedecek düşmanlar, bütün dünyada emsali görülmemiş bir galibiyetin mümessili olabilirler. Cebren ve hile ile aziz vatanın bütün kaleleri zaptedilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir. Bütün bu şerâitten daha elîm ve daha vahim olmak üzere, memleketin dahilinde, iktidara sahip olanlar gaflet ve dalâlet ve hattâ hıyanet içinde bulunabilirler. Hattâ bu iktidar sahipleri, şahsî menfaatlerini, müstevlîlerin siyasi emelleriyle tevhid edebilirler. Millet, fakr ü zaruret içinde harap ve bîtap düşmüş olabilir.
Ey Türk istikbalinin evlâdı! İşte, bu ahval ve şerâit içinde dahi vazifen, Türk istiklâl ve Cumhuriyetini kurtarmaktır! Muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asil kanda mevcuttur! Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK 20 Ekim 1927 Esra